3 Ekim 2010 Pazar

Zümrüdü Anka

Simurg veya bir diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi bir kuştur. Pers mitolojisi kaynaklı olsa da zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Sênmurw (Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) diğer isimlerindendir. Ayrıca zaman zaman sadece Anka kuşu olarak da anıldığı olmuştur

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg Anka, Bilgi Ağacı' nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş...
Kuşlar Simurg' a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg' u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg' un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg' un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.

Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş. Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş.

Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;

papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış);

kartal; yükseklerdeki krallığını bırakamamış;

baykuş yıkıntılarını özlemiş,

balıkçıl kuşu bataklığını.

Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış.

Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş" ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.

Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki;

"SİMURG ANKA - Otuz Kuş" demekmiş.

DEFNE AĞACI

Bir gün Apollon Thessalia'da kıyıları ağaçlarla gölgelenen Peneus ırmağı kenarında, güzel genç bir kız gördü. Bu güzelin adı Daphne idi ve Apollon görür gürmez ona aşık olmuştu. Daphne ormanların derinliklerinde dolaşmaktan zevk alıyor, ay ışığında yabani hayvanları kovalamak avlamak en büyük eğlencesi idi. Yalnız başına dolaşmayı çok seviyordu. Dahası Daphne hayatı boyunca yalnız yaşamaya yemin etmişti. Erkeklerden nefret ediyordu bu yüzden evlenmeyi kesinlikle istemiyordu.

Fakat Apollon ona delicesine tutulmuş peşini bırakmıyordu. Ormanda karşılaştıklarında Tanrı Apollon güzeller güzeli bu kızla konuşmak istedi ancak Daphne ondan korkarak koşmaya başladı. Apollon ne dediyse onu durmaya ikna edememişti, Daphne korkmuştu bir kere. Yorgun düşene kadar koştu koştu, daha fazla koşacak gücü kalmadığında yere yıkıldı ve toprak anaya yalvarmaya başladı.

"Ey toprakana beni ört beni sakla, kurtar"

Toprakana onun yakarışını duymuştu, az sonra Daphne yorgunluktan ağrıyan bacaklarının sertleştiğini, odunlaşmaya başladığını hissetti. Gri renginde bir kabuk göğsünü kapladı. Güzel kokulu saçları yapraklara dönüştü ve kolları dallar halinde uzandı, küçük ayakları ise kök olup toprağın derinliklerine doğru indi.

Apollon sevdiği kıza sarılmak isterken bu Defne ağacına çarpınca şaşırdı. O günden sonra Defne ağacı Apollonun en sevdiği ağaç oldu, ve defne yaprakları genç tanrının saçlarının çelengi oldu. Kahramanlara ödül olarak defne yapraklarından yapılma taçlar taktılar.

2 Ekim 2010 Cumartesi

SEN ŞİMDİ YOKSUN ! BİR DAHA HİÇ OLMAYACAK MISIN ?



Ölüm hiç yokmuş gibi yaşamak..Sanki hiç etrafında olmayacakmış gibi. Hiç düşünmeden..Aslında kimse düşünmez ki. Yaşar gider sadece.Sanki ölüm sadece başkasına. Ama öyle olmuyor. Düşünmediğini yaşamaya başlıyorsun..

Öyle de oldu.. İnsan ölürken ne hisseder bilemem ama ölüm, yanıbaşından birini alınca içi yanıyor insanın..Çocukken oyun oydanığınızı anımsayın. Koşarken yere düştünüz mü hiç ? Tam karnınızın üstüne. Kalalalırsınız. Heryanınız acır.Ahh! dersiniz sadece. Nerenizin acıdığını bile anlamadan.Her yanınız için Ahh! dersiniz.. Kalkamazsınız yerden bir süre. Dizlerinizin üstünde hafif doğrulduğunuzda nerenizin yaralandığını bilmeden , acıyan her yanınız için ağlarsınız ya hani..Sonra yavas yavas acının neresi olduğunu hissedersiniz eliniz yaranın üzerine gider. Dokunmaya cesaret edemezsiniz.Bi yandan ağlarken bi yandan yaranıza bastırmaya başlarsınız. İşte öyle birşey.. Sen ölünce, yarama bastırdım ellerimi.Tam kalbime. Herşeyi düşünmüşüm senle ilgili. Ama ölümü düşünmemişim. Kim düşünebilir ki ? İnsan nasıl hazır olabilir böyle bir şeye ? Nerdesin sen ? Saklambaç mı bu şimdi ? “- Elma dersem çık.” Nerdesin ? İçim acıyor , korkuyorum. Düştüm işte anlamıyor musun ? dizlerimin üzerinde ağlıyorum. Ahh! İçim acıyor. Daha çok da kalbim..

Gittin...

Sen gider gitmez eşyalarını tek tek topladılar. Ayakkabılarını kapının önüne koydular. Sadece izledim. Film izler gibi. Kontrolümün dışındaydı herşey sanki. Nasıl buğulu,nasıl alacaydı anlatamam.Evin bütün odalarını dolaştım.Etraf o kadar kalabalıktı ki. Uyanmaya çalıştığım akşamüstü uykularımdan biri gibi. Hani, senin çok kızdığın akşamüstü uykularım. Herkes oradaydı ve o kadar iyi biliyordu ki yapması gerekeni. Bilmediğim dilde, bilmediğim şeyleri okuması için biri gelmişti. O okudu herkes “-amin” dedi. Kimse kendi arasında konuşmadı. Yemek yaptılar mutfakta, ağladılar,yediler ve gittiler...

Ben son sabahımızı,son anlarımızı düşündüm.O kahvaltıyı,kavgamızı, kapıyı çarparak nasıl küskün gittiğimi.. Üzdüm seni di mi ? Bana küstün. Akşam geldiğinde belki konuşmayacaktık... “Keşke”lerimi sadece işte verdiğim yanlış kararlardan sanıyordum. Değilmiş.. İçim daha da yanıyor.



Bugün başucuna geldim gördün mü ? O son sabah sana çıkıştım ya “ herşeyi çok biliyorum evet,karışma bir kere de bana” diye. Hiç bir şeyi bilmiyor muşum meğer.. Çiçekçide anladım. Hangi çiçeği sevdiğini bile bilmiyor muşum . Yine yandı içim.. Yine haklıydın..Peki ben bundan sonra sensiz ne yapacağım ? Senin ahın mı bu ? Ceza mı ? Ben, beni affedemiyorum. Sen affedebileceksen eğer, özür diliyorum.. Dön ne olur..
KIZIN ENA