13 Temmuz 2010 Salı
HOKKABAZ
Kendimi ne zaman Osmanlı Dönemi'nden kalma bir yapının içinde bulsam aklıma padişahlar,sadrazamlar, yeniçeriler,sultanlar, halayıklar, doğancılar, tulumbacılar, cariyeler, müneccimler ve onlara yakın sayısız insan silueti doluşur. Tarihin örtüp gizlediği zamanların gölgesinden sıyrılırlar ve bir anda odalarda, bahçelerde,ve meydanlardaki yerlerini alırlar Bazen kımıldarlar da... Bir ok bir kaleye doğru uçar; bir ferman açılır, bir şehzade koşarak merdivenleri çıkar. Bu yüzden Top kapı Sarayı'nın bahçesini gezerken,isterim ki orada vezirleriyle konuşan padişahların insan boyunda heykelleri olsun.Bir köşede yola çıkmak için sabırsızlanan bir at heykeli bulunsun. Başka bir köşede bir şahinci, kuşunu salmaya hazırlansın. Oyun oynayan şehzadelerin heykelleri bahçeyi şenlendirsin.Ya da Bursa'da, Koza Han'ın avlusunda ipek ve baharat taşıyan develerle, kervancıların heykelleri bizi karşılasın. Bu yüzden Şekip Davaz'ın düş gücü, bilgi ve emeğin mükemmel bileşimiyle yarattığı kırk hokkabaz heykelini gördüğüm zaman büyük bir heyecana kapıldım ve At Meydanı'nda ilerleyen bir şenlik alayının içinde buldum kendimi! Padişah,İbrahim Paşa Sarayı'nda hazırlanan bir loca da oturmuş,geçidi izliyordu.Belli ki, bir şehzadenin sünneti ya da doğumu kutlanıyordu.Çevremde davulcular ve zurnacılar dört dönmekte; hokkabazlar, Perende bazlar, cambazlar hünerlerini göstermekteydiler Karagöz'le Hacivat'ı hemen tanıdım. Güreşçilerin yanından geçtikten sonra,kılıcı bedenlerine sokup çıkaran delilerden ürktüm.Köçekleri,kasebazları seyrettim soytarılara güldüm Kuşbaz cücenin elinde tuttuğu kuşla gösterdiği marifetlere şaştım kaldım.Bir elinde ki yumurtayı öbür elindeki küçük örtüyle kaybeden göz bağcıya ise akıl sır erdiremedim.Onların arsındayken belleğimi bugüne çevirmem kolay olmadı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılan şenlikler,bizlere dönemin sivil yaşamı konusunda önemli ipuçları veriyor. Müzikle birleştirilen bu coşku, havai fişekler ziyafetler ve gösterilerle zenginleştirilmişti. Bir anlamda, bugünün "halkla ilişkiler çalışmaları"na karşılık geliyorlardı.Süslü kalabalık ve görkemli şenlik alaylarının içinde nalbantlardan sandalcılara kadar esnaf da boy gösteriyordu.Kılıçlarla kalkanlarla,oklarla yazılan tarihin tersine,barış ve neşe dolu olaylarla bezeli şenliklerin merkezinde, halkı gülmekten yere yatıran hokkabaz takıma ve onları tamamlayan eğlence insanları yer alıyordu.
Onların tarihin kapanan yitip gitmelerine gönlü razı olmayan Davaz, İnsan boyunda ki heykellerini yaparak onları geçmişten çıkararak bugüne taşımaya karar verdi.Döneme ve şenliklere ait kitaptan okudu minyatürler gördü,düşler kurdu.Topkapı Sarayı müzesinde bulunan ve padişah III.Murad'ın oğlu ııı.Mehmed için verdiği sünnet şenliğini anlatan,minyatürlerini Nakkaş Osman'ın yaptığı sürname'yi neredeyse ezberledi.Giysileri,kumaşları inceledi,hokkabazların işlerini yaparken almış oldukları duruşları tasarımladı.Metal ve demir borulardan iskeletler kurdu.Bunları kaynakla birleştirip,iskeleti yaprak yaprak sünger plakalara kapladı ve her bir hokkabazın ayrı ayrı anatomik beden yapısına ulaştı.İnce detaylar için sünger, keçe ve ahşap parçalar kullandı.Sonra heykelleri tülbent türü renkli kumaşlarla sarıp polyester ve cam elyafı ile kapladı.Ardından el,kulak,burun,gibi detayları işledi,Gerçek kumaşlar kullanarak artık iyice canlanmaya başlayan heykelleri o zamanın giysileriyle giydirdi. Makyajlarını, renk rötuşlarını yapıp yeniden polyesterledi ve bugüne saldı.Hepsinin yüzün dışında,derin bir hüzün yada acı taşıyan anlamlarla donattı.Böylece yaşadıkları çok öte bir zamanında yeniden canlandırdığı bu güldürü ustalarına k endi kişisel sanat yorumunu da kattı. Heykellerine Bağdatlı Raşit,Üsküdarlı Dilaver,Tavşan Osman,gibi adlar koydu, hayatlar biçti.Bunlardan birinde, Cambaz Vehbinin şenlik
alayına katılış öyküsünü şöyle anlattı:"Bir yaz akşamı gökyüzüne yükselen ateşten fıskiyeler, ışıklı şekiller gördü ve bakakaldı.İstanbulun dar sokaklarında onları kaybetmemeye çalışarak, kah koşarak kah yürüyerek gece boyunca hiç arkasına bakmadan Aynalıkavak'a geldi.Hayatının şimdiye kadar boşa geçtiğini anladı ve havai fişekçilere katıldı.Ne iş gerekse yaptı fişek sardı,güherçile eledi,barut doldurdu,yemek yaptı bulaşık yıkadı.Arkadaşlarını eğlendirdi.Herkesin sevdiği güldüğü bir adam oldu.Çevik bedeni akrobat başının da dikkatini çekti. Kimi zaman akrobatlarla gösterilere çıktı,komik meşrebi ile bu kolun her zaman aranan bir neferi oldu. Şekip Davaz, tarihin sivil kahramanlarına cebinden çıkardığı bir aynayı tutarken, bir ütopyayı da da yüreğinde taşıyor:İstanbulda kurulacak bir Şenlik Müzesi.Aynalarla çevrili,seslerle, efektlerle renklendirilmiş ve hokkabazlarının tümünü bir arada sergileyebileceği bir müze. Londra'daki Mademe Tusaud ya da Paris'teki Grevin müzelerinin bizim geçmişimizle yüklü, çağdaş biçimde tasarımlanmış farklı bir araya gelmeyi bekliyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder