13 Temmuz 2010 Salı

KAŞIKÇI ELMASI


Müverrih Raşit Beyden: 1699 yılında İstanbulda Eğrikapı çöplüğünde dolaşan baldırı çıplak takımından bir adam yuvarlak taş bulur.Bir yaymacı kaşıkçıya giderek üç tahta kaşığa değişir.Kaşıkçı götürür, bu taşı bir kuyumcuya 10 akçaya satar. Kuyumcu taşı arkadaşlarından birine gösterir; kıymetli bir elmas olduğu anlaşılınca beriki sus payı ister. Aralarında kavga çıkar. Mesele Kuyumcubaşıya akseder. Kuyumcubaşı kavgacıların eline birer kese akçe vererek taşı alır. Fakat bu sefer de olayı sadrazam Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa duyar, taşı kendisi için satın almaya hazırlanırken, mesele Padişaha akseder. Dördüncü Mehmet bir Hattı Hümayun ile
elması Sarayı Hümayuna getirtir ve Saray elmastraşına verilir. Eğrikapı çöplüğünde bulunan taş işlenince meydana 48 kratlık nadide bir elmas çıkar. Kuyumcubaşıya Kapıcıbaşılık rütbesiyle bir kese bahşiş ihsan olunur.

Bu günlerde sahte olup olmadığı tartışılan ve hakkında çeşitli fikirler ileri sürülen Kaşıkçı Elması hiç kuşkusuz Topkapı Müzesi'nin en değerli mücevherlerinden
birini teşkil ediyor. Ziyaretçilerin en fazla ilgisini çeken bu pırlanta hakkında birkaç rivayet dolaşıyor. Kimilerine göre elmas, bir kaşık ağzına benzediği için bu adı alıyor.
Diğer bir rivayete göre ise bu kıymetli taşı, bir Fransız subayı, 1774 yılında Hindistan'dan alıp Fransa'ya götürüyor. Elden ele dolaştıktan sonra elması
Napolyon'un annesi satın alıyor. Napolyon'un sürgünden kurtarılması için elmas satılıyor. Elması Tepedelenli Ali Paşa'nın askerlerinden biri satın alıyor.
İkinci Mahmud devrinde Tepedelenli öldürülünce, hazinesi de ele geçiriliyor. Böylece Kaşıkçı Elması da Osmanlı Hazinesi'ne intikal ediyor. Eray Canberk - Rüknü Özkök imzalarıyla yayımlanan, "Ömür Biter İstanbul Bitmez" adlı kitapta hikâye böyle anlatılıyor."Zuhur-ı Elmas-ı zi kıymet" başlığıyla bu konuyu işleyen vak'anüvis Raşit, ünlü tarihinde "Kaşıkçı Elması"nın hikâyesini şöyle dile getiriyor: İstanbul'da Eğrikapı çöplüğünde yuvarlak bir taş bulunuyor. Bulan "gafil-i bi baht", bir yaymacıya üç kaşık karşılığı veriyor. Sonra bir kuyumcu, "taş"ı on akçeye kaşıkçıdan satın alıyor ve hemen meslektaşı olan başka bir kuyumcuya gösteriyor. Derhal, bunun kıymetli bir elmas olduğu anlaşılıyor. Hisse konusunda iki kuyumcu arasında anlaşmazlık çıkıyor. Derken durum kuyumcubaşıya intikal ediyor. Kuyumcubaşı, her iki kuyumcuya da birer kese akçe vermek suretiyle elması ellerinden alıyor. Daha sonra durumdan haberdar olan veziriazam Mustafa Paşa da - tabii ki - böyle bir hazineye sahip olmak istiyor. Sonunda olay padişah tarafından duyulduğu için, emir verip getirtiyor.Kısa bir süre sonra , bunun seksen dört kıratlık eşi benzeri görülmemiş bir elmas olduğu anlaşılıyor ve devrin padişahı Dördüncü Mehmet tarafından zapt ediliyor. Bu arada kuyumcubaşı da, kapıcıbaşılığa yükseltiliyor.

1 yorum: